Dolar kurunun üst üste rekor kırdığı şu günlerde gözler Merkez Bankası’na (TCMB) çevriliyor ve müdahale tartışmaları sıkça dile getiriliyor.
Piyasalar tarafında, TCMB’nin bu tartışmalara sesiz kalarak aslında dolar kuruna doğrudan bir müdahale olmayacağı mesajı olarak algılanıyor.
Geride bıraktığımız günlerde Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin konu ile ilgili olarak “Bizi oyunun içine çekmek istiyorlar ama biz bu oyuna gelmeyeceğiz” açıklaması doğrudan bir müdahale olmayacağı algısını güçlendiren bir başka neden olarak karşımıza çıkıyor.
Bütün bu bilgilerin ışığında Türkiye ekonomi tarihindeki belli başlı müdahaleleri incelediğimizde aslında TCMB’nin ve siyasi otoritenin davranış biçimi daha da net anlaşılabilir hale geliyor.
1994 Krizi Döviz Müdahalesi
Hükümet dövize olan talebi döviz rezervlerini satarak sınırlamanın mümkün olacağı, bu şekilde piyasada dolaşan paranın BİST’e yönlendirebileceklerini varsayımıyla harekete geçti.
TCMB’nin bu hamlesi iki nedenle geçerli olmadı. Bunlardan ilki, büyük bankalar yüksek bir devalüasyon olacağı bilgisi ile hareket etmekteydiler. Diğer yandan BİST o dönem için 52 milyon dolar gibi dar bir işlem hacmine sahipti ve piyasada dolaşan spekülatif sermayeyi karşılama kapasitesine sahip değildi.
Sonuç olarak Ocak 1994’te döviz kuru 19.000 TL Merkez Bankası rezervleri 7 milyar dolar iken Nisan 1994’te döviz kuru 38.000 TL’ye çıkarken, uluslararası rezervler 3 milyar dolara geriledi.
2001 Krizi Döviz Müdahalesi
1998 yılından başlayan bozulma Cari İşlemler açığının derinleşmesi ve siyasi istikrar ortamının bozulması ile dolara talep arttı. TCMB rezervleri azaldı ve IMF’den istenen yardım gelmeyince dolar kuru 670.000 TL’den 1.000.000 TL’ye fırladı.
Türkiye siyasi tarihinin bu iki önemli krizi de gösteriyor ki TCMB dolar kuruna ne zaman doğrudan müdahale etse sonu bir devalüasyona dayanıyor. Sonuç; dolar kuru yine yükseliyor ancak TCMB döviz rezervlerinde trajik düşüşler meydana geliyor.